1 Şubat 2019 Cuma

ACIYI DOĞURMAK

                                 

             Kısacık bir an uğruna aynı acıyı yeni baştan defalarca yaşamak, acısından doğmak ve o unutulmaz an'ı tekrar tekrar deneyimlemek ister mi insan?

                                                                                              Evet, bazen ister...


         Canının bir parçasının tek nefeslik ömrünü uzatmak, ona yeniden can katmak ister kendince. Yazgısını değiştirmek yeniden yaşam sunmak ister çaresizce..

              Anneyim ben. Çaresiz bir anne... Bebeğine hoş geldin ve güle güle'yi tek seferde söylemek zorunda kalan suskun bir anne. Minik kızıyla ilk ve son buluşmasını tek bir an'a sığdıran acısı boğazında düğümlü bir anne. Babasının ilk oyuncağını mezarının üzerine koyuşunu izleyen solgun bir anne...
 


Acıya gebe kaldığını bilmeden hayaller kurmanı, umutlanmanı emreder bazen hayat. Tüm tezatlıklarıyla varoluşunu, benliğini yeni baştan sendeler. Kötü şakalarıyla hiç yaşatmadığı dertlerle çalar kapını, bozguna uğratır garip ruhunu. Acı eşiğini zorlar ve sen daha güçlü olduğunu zannedersin. Güçlendikçe daha da derinine nüfus eder seni sen yapan içinden doğduğun yaralar.

   Gökyüzünde minik bir yıldızsın artık güzel kızım uzanıp elini tutabileceğim güne kadar bekle anneni lütfen. Güzel bir günün sabahında yeniden buluşmak üzere gök yüzünden izle bizi.. 

11 Mayıs 2017 Perşembe

İyiliğimizi İstiyorlar... VERMEYECEĞİZ.!








''İnsanlar sadece 2'ye ayrılır.'' demişti Einstein...

 .................................İYİ olanlar ve KÖTÜ olanlar.

            Onları etiketleyip bir yığın kategorizasyona sokmaya gerek yoktu.. Bu ayrımı sadece aptal insanlar yapardı ona göre.  Yaşamın kuralları basitti aslında bizdik onu zor ve karmaşık hale getiren. Önce kendi benliğimizi kabul ederek başlamalıydık belki de işe. Ötekileştirip, ikircilik yaratmadan dokunabilmeliydik bir başka ruha..

            Din tuğlaları, yasa taşlarıyla duvarlar örmemeliydik modern olarak nitelendirdiğimiz toplu yaşamlarımıza... Tükenerek tükettiğimiz tek kişilik oyunumuzda nefes alabileceğimiz, mola verebileceğimiz yerler olmalıydı belkide.. Kimse hatırlatmiycak  bunları bize tüm bu kargaşanın gürültünün içince kaybolup gidecekler zihnimizden. Biz yine sürüklenip gidicez kayıtsızca. Bu kukla sahnesinde hem köle hemde efendi olucaz tek kişilik oyunlarımıza... Gerçeğin doğasını hiç sorguladın mı? diyo bi dizide.. Eğer algılayamıyorsak ne önemi vardı ki bunu düşünmenin. Algıladığımız kadardı sonuçta dünya, kafamızın içinde kurduğumuz kadardı.  

           Hepimiz sonsuzluğun peşindeydik doğumlar güzeldi fakat tünelin sonunda ne olduğu hep bi soru işaretiydi... Belki de tünelin sonunda biri nanik yapıcak sadece bize, kimbilir:)  O yüzden herşey yani tek gerçek bulunduğun anın içinde. Sahip olabildiğin en değerli şey o olsa gerek. Geçmiş çoktaan gitti gelecek kaygılarla dolu ama şu an tamda her şey için doğru zaman. Zaman elindeki en değerli sır, geri getiremeyeceğin tekrar sahip olamayacağın en değerli hazinen..

          Tanrının sesi sensin unutma, sen varsan yaşamaya değer herşey.. Eğer sen varsan anlamlı bu toz bulutu. 

          Emeğimizi istediler verdik, üretmeliydik çünkü.. Sevgimizi istediler onu da verdik sevmeden duramazdı çünkü yaşayan bir kalp.. Yarınlarımızı satın aldılar, dünümüz yok artık..! bugünse hep kayıp.

         İyiliğimiz... iyiliğimizi de istiyorlar.. Kimseye fayda sağlamaz sanıyorlar, korkuyorlar sevmekten. Köşe bucak kaçıyorlar gerçeklerden. Korkarak, sevgisiz yaşanlardan olma içindeki ilahi güce ses ver..! Sen yaşamın ta kendisisin İYİLİĞİNİ VERME...

3 Nisan 2017 Pazartesi

GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM..!


   
                 FİLOZOFLAR SERİSİ-1  

                 DİYOJEN (M.Ö. 412-323)

         İhtiyaçlarını belirleme yetisi olmayan, toplumsal düzenin kendisine sunduğu her şeyi bir gereksinim olarak algılayan insanların oluşturduğu bir toplumda yaşıyoruz. Medeniyet kisvesi altında, temel ihtiyaçlarını belirleme konusunda kafası karışık, maddeci, her şeyin sahibi olmaya çalışan ve bir o kadar da kendinden uzak bireyler topluluğuyuz malesef... Sahip olduklarının kölesi haline gelen bireyler topluluğu... 

         İnsanlık belkide varoluştan bu yan hep aynı sancılarla kıvrandı. Ne zalimler azaldı ne de göz yaşı masum kalplerde... Herkes içsel bir savaş halindeydi tüm zamanlar boyunca. Ölüm korkusuyla tutunmaya çalıştı tek kişilik bir yaşam oyununda sahip olduğunu sandığı bir boşluğa...

        Tarih öncesi dönemlerde ve tabii günümüzde düzen karşıtı aykırı insanlar ve düşünceler oldu ve olmaya da devam edecek dünya döndükçe. Diyojen'in hikayesi de tarih öncesi bir dönemde tamda bu çıkmazların eşiğinde yer bulur kendisine. Sinop doğumludur Diyojen. Babasının bir bankacı ya da kuyumcu olduğu rivayet edilir. Anlatılana göre Diyojen ve babası kalpazanlık suçuyla sürgün edilirler yurttan ve Atina'ya yerleşirler. Burada Sokrates'in öğrencisi olan Anthisthenes ile tanışarak yeni bir yaşam biçimi geliştirir kendine. Antistenes Sokrates'in ölümünden sonra Sinizm öğretisinin kurucusu olmuştur ve gerçek erdemin kişinin kişinin kendisine egemen olmasına dayanan ayrıca toplumun kişiye dikte etmeye çalıştığı yaşam biçiminden kurtularak ruhen özgür bir yaşam biçimi kurulması gerektiğini savunmuştur.


          Filozofumuz Diyojen'de Antisthenes'in doğaya uygun yaşama felsefesine uygun yaşamaya çalışan son derece yoksul bir yaşam süren, içinde yaşadığı fıçı ve su kabından başka eşyası olmayan bir adamdır. Yine rivayete göre çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu gördüğünde su çanağını da atarak ''Bu çocuk bana fazladan bir eşyam olduğunu hatırlattı'' demiştir. Diyojen herkesin bu şekilde yaşaması gerektiğini savunan biri olmamıştır. O sadece kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır. 

       Diyojen ile ilgili rivayet edilen birçok hikaye vardır bunlardan en bilineni ise ve tabi halk arasında da sıkça kullanılan ''GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM'' sözünün hikayesini anlatmakla başlayalım isterseniz öncelikle. Dönemin imparatoru aynı zamanda Aristotales'inde öğrencisi olan Büyük İskender bir gün Diyojen'i ziyaret edip bir isteği olup olmadığını sorar. O ise bu soruya ''Gölge etme başka ihsan istemem'' diyerek cevap verir. Aslında verdiği cevapla güneşi işaret ederek benden bana veremeyeceğin şeyi esirgeme demek istemektedir. Bu olay üzerine Büyük İskender ''Eğer İskender olmasaydım Diyojen olmak isterdim'' der.

        Yine başka bir rivayete göre ise dar bir sokakta karşısına zengin, kibirli bir adam çıkar ve ''Ben bir serseriye yol vermem, çekil önümden'' diyerek böbürlenir. Bunun üzerine gayet sakin bir şekilde kenara çekilen Diyojen ''Ben veririm'' cevabını verir.

         En meşhur hikayelerden birisinde de kendisine halkın ''Bir insanın zeki olduğunu nasıl anlarız'' sorusuna ''konuşmasından'' cevabını verdikten sonra ''peki ya hiç konuşmuyorsa'' dediklerinde ''Henüz o kadar akıllısı dünya da yok'' cevabıdır.

         Diyojen'in keskin zekasını ve hazır cevaplılığını gösteren son bir hikaye de güpegündüz elinde lamba sokaklarda dolaşması üzerine halkın hayretle ''ne yapıyorsun?'' demesi üzerine ''Adam arıyorum, adam'' cevabı olmuştur.

          Varolan tüm sosyal değerlere karşı çıkıp hiç birşeye sahip olmak istemeden yaşamını sürdüren Diyojen kendisine geçmişte kalpazanlık yaptığı için suçlamalarda bulunanlara ise: ''Evet geçmişte bende sizin gibiydim bu doğru fakat şuan asla siz benim yaşadığım hayatı sürdüremezsiniz'' cevabını vermiştir. Ölümü hakkında da birçok rivayet bulunan filozofumuza dair kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Türkiye'de ise doğduğu il olan Sinop'ta anısını yaşatmak amacıyla 2006 yılında heykeli dikilmiştir. Bence heykel ve anıtlardan ziyade toplumu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek adına topraklarımızda yaşamış bu tarz büyük düşünürlerin daha çok tanıtılması gerekli. Işığıyla insanlığı aydınlatan tüm düşünce adamlarına selam olsun.. Yeni bir filozof biyografisinde görüşmek üzere.. 

HOŞÇAKALIN :)

10 Mart 2017 Cuma

Kalbenotler-2


  Ey aşk, sonsuz ve berrak ırmaklarında vaftiz et ruhumu,  Işığınla temizle solan yüreğimi,  Sendeleyip duran aklımı saflığınla özgür kıl...

     

     Bütün kelimelerin içini boşalttık. Tüm o güzelim sevmeleri yarı yolda bıraktık iyi mi..? Neyi fazla kaçırdık şu kısacık hayatta ya da neyi eksik yaptık... Korkularımız çoktan boyumuzu aştı, altında kaldık yaşanmışlıkların. Sığdıramadık kendimizi ne bu dünyaya ne de seven masum bir kalbin içine. Zamanın ve en çokta kendimizin kölesi olduk. Doğruyu yanlışı ayırt edemeden içine daldık sarhoş kalabalıkların.. Kölesi olduk sebebini bilmeden sahibi olduğunu sandığımız her şeyin...

     Sevemedik, hiçbir zaman çıkarsız ve saf bir sevgi tomurcuğu yeşertemedik korkak yüreklerimizde. Kocaman bir aferin mi bekliyoruz şimdi peki.. Düz çizgiler çizip yıldızlı aferin aldığımız dönemlerin çook uzakta kaldığını kabul edemiyoruz bir türlü malesef.. Pohpohlanmak istiyoruz sürekli... Her şeyi tüketiyoruz, hep daha fazlasını istiyoruz elde ettikçede tüketip atıyoruz bi köşeye.. En çokta sevgiyi harcıyoruz bu belalı yolda.

     Yeni Türkü'nün dediği gibi '' Dönmek mümkün mü artık, onca yollardan sonra yeniden yollara düşmek...'' Birinin navigasyondan doğru adresin konumunu atmasını bekliyoruz en şımarık halimizle.  Adım atacak mec'alimiz yok ama en büyük aşkı da yine biz istiyoruz...

     Ey kalp, ey aşk... zaman, mekan mefrumu olmadan sonsuz bir anın içinde kurtar bizi tüm zincirlerimizden.. Yarının kaygıları, geçmişin acıları olmadan anın içinde kaybet yorgun yüreklerimizi..


21 Şubat 2017 Salı

Kalbenotlar-1


                                                                          


Hayatimizin bütün cümlelerini tek seferde kursaydık eğer ben bugün bu aşkla insanlık  icin bir bilinmeyeni çözen Arşimet'in edasiyla "eurekaaaa" diye bağırmak isterdim herhalde... Bulduuuum... Gerçeği, gerçek sevgiyi buldum. Ait olduğum yerdeyim... Bi kaç ömür yetmez sana adanmaya sonsuz zamanlarda yaşanmalı bu aşk sevgilim derdim..
Duymayan kalmasın diye halka arz etmeli tüm sevinci balkondan cancağzım.. Duyanı sağır eder bu kalp ritimleri ayağını denk almalı sevmeyi bilmeyen hane halkı..

19 Şubat 2017 Pazar

DİKKAT KÜFÜR İÇERİR..!

                                                                          

         Kim buldu bu küfürü? İlk kim kime savurdu..? Habil Kabil’e mi Havva Adem’e mi orasını bilemiyoruz.. Öyle bir tarihçesi de yok elimizde ne yazık ki ama atalarımızın da ağzı az bozuk değilmiş  a dostlar… Dilin kırbacının olmayışına binaen ‘’Küfür dilin yellenmesidir’’ demişler mesela. Genlerimize işlemiş olmalı ki içinde küfür olmayan tek bir dil bile yok neredeyse..

       Ataların dediğine göre ferahlatıp serinletiyor mu yani bu meret cidden.. bana kalırsa çoğunlukla öğrenilen bir şey bu illet. Çevresel şartların etkisiyle kızgınlığını, öfkesini, ifade edemeyen er ya da hatun kişinin dışa vurumu..Nitekim bir şekilde anlatacak işte derdini öyle ya masaya, sandalyeye küfredeni bile mevcut.. Hırsını alamayıp tekme tokat girişeninden hiç bahsetmiyorum bile :/ 

      Şimdi içinizden ama rahatlatıyo, iyi hissettiriyo yahu bazısı da hakediyo be kardeşim diyeceksiniz. :) stres kaynağından bol ne var etrafımızda bir noktada sizde haklısınız amma velakin yolu yöntemi de bu olmamalı... Ergen büyüdüğümü belli edicem diye küfretsin, trafikte yorgun sürücü fütursuzca sağa sola savursun..Maçta hakemlere ana avrat düz gidilsin... uzar da uzar.. Yok mu bunun orta yolu tanrım :( Diziler filmlerde cabası.. hepsinde ağzı bozuk argo üstadı abiler nereyi açsan biiiiiiip.


                                     

        Bir insanın kendini ifade etme şekli bu olmamalı. bel altı ya da cinsel içerikli kelimeleri kullanmadan da ifade edebilmeli kendini, çözebilmeli sorununu. Öyle zengin bir dile sahibiz ki en azından daha orjinal şeyler bulmalı, duyanı dumur eden mizah kokan kelimeler...Bu konuda en güzel örneklerden biri Leyla ile Mecnun dizisinden kalanlar olsa gerek. Pipet, damacana, duş perdesi, çıtçıtlı badi, son selpak, acı çekirdek, bayat bisküvi, at kestanesi, kapağı kayıp tükenmez  kalem gibi güzel göndermelerle dilimizin zenginliğini kullanan senariste selam, çizgimden çıkmam ağzımı da bozamam diyenlere de alternatif olsun.. Yeri gelmişken Yiğit Özgür'ün beni çok güldüren karikatürünü de eklemeden geçemiycem sanırım:)

Erkek egemen toplumlarda ise malesef kullanılan çoğu küfür bir kadının ağzında anlamını yitirir ve saçma bir hal alır. Bu da cinsiyetçi küfürlerin en trajik yani olsa gerek.. Irkçı, canlı benzetmeli, cinsel içerikli ve aşağılayıcı küfürler söyleyeni alçaltır sadece.  Son olarak sözü ''Küfür Etmenin Kısa Tarihi'' adlı kitapta Melissa Morh'un ''Dil alet kutusuysa, küfür çekiçtir' sözüyle tamamlayalım ve ana dilimiz küfür olmadan herkesin o çekici alet kutusundan çıkartıp atmasını temenni edelim:)

16 Şubat 2017 Perşembe

BİLİM KURGU SEVENLER BURAYA...


             Gündelik hayatın temposundan kaçıp, kendimize ait zamanlar yaratabildiğimizde  sizde bu güzel anları kaliteli bir film yada dizi ile taçlandırıp farklı duygu durumları içerisinde kaybolmayı seçenlerdenseniz buraya davet ediyorum. Hazırlamış olduğum naçizane bilim kurgu dizi önerileri ile kaliteli zamanlar geçirebilmeniz dileğiyle…



STRANGER THİNGS (2016 - ) IMDB 9.0

İlk olarak Amerikan bilim kurgu sevenler için tadı damağınızda kalacak bir diziyle başlıyoruz yazımıza. İnternette birçok kişinin olumlu eleştirisinin yanı sıra son zamanlarda arama motorlarında da en çok tıklanan dizi isimlerinden biri olabilmeyi de başarabilmiş  Stranger Things…
Film kaybolan arkadaşlarını arayan üç küçük çocuk ve onlara yardımda bulunan doğa üstü güçlere sahip bir kızın başından geçen olayları konu alıyor. Temmuz 2016’da Netflix’te yayınlanan ve genel olarak 40ila 60 dk.’lık bölümlerden oluşan dizi; hikayesi, müzikleri ve akıcı senaryosuyla bu tarz dizilerden hoşlananları bir anda müptelası yapacak cinsten.




BLACK MİRROR (2011 - ) IMDB 8.9

Sanayi ve teknoloji odaklı modern hayatlarımızın içinde kendine bir yer edinmeye çalışan bireyin ruhsal sorunlarını ve yeni dünya düzeninde ki varoluşsal bunalımlarını konu alan film bilim kurgu öğeleriyle hiçte alışık olmadığımız bir şekilde tüm bunları eleştiriyor ve sorgulamamızı sağlıyor.
Eğer sizde teknolojinin insan hayatında ki olumsuz etkilerinden muzdarip olanlardansanız Black Mirror tam size göre…




WESTWORLD (2016 - ) IMDB 9.1

Bilim kurgu ve gerilim türünde olan ve Michael Crichton’un 1973 yılında yazıp yönetmiş olduğu bir filmden uyarlanan Westworld 2016 yılının en dikkat çeken dizilerinden bir tanesi.
Yapay zeka, çoklu zaman teorisi, sanal gerçeklik gibi konular dikkatinizi çekiyorsa bu diziye muhakkak bir göz atın derim. Bilim insanları tarafından yaratılan simülatif bir dünyada vahşi batının gerçek yüzünü vahşi teknolojisiyle gözler önüne seren bu dizi sayesinde gerçeklik algısını sorgulamaya hazır olun…





FRİNGE (2008 -) IMDB 8.5

Paralel evren, esrarengiz olaylar, ve ilginç hastalıklar gibi konuların işlendiği Amerikan yapımı dizide Fringe adlı FBI takımının dünya çapında açıklanamayan olayları çözümleme yöntemleri anlatılır. Alışılagelmişin dışında metafizik çözümlemelerden yararlanan ekibin uyumu ve olaylara bakış açısı izlemeye değer..




HUMANS (2015 - ) IMDB 8.1

Robotların İNSAN işlerinde kullanılmaya başlanacağı günleri sanırım herkes bir kez de olsa hayal etmiştir. Peki bu durum lehimize olduğu kadar aleyhimize de olabilir diye de düşündünüz mü hiç? ... Dizide de işlendiği üzere yapay zeka ürünü oldukça gelişmiş sentetik androidler Hawking ailesine yardım etmektedir. Fakat ailenin hayatına giren bu güzel robot kızımızdan sonra olaylar hiçte beklenmedik boyutlara ulaşmaktadır.





ORPHAN BLACK (2013- ) IMDB 8.4

Ben tekim.  Birkaçından biriyim. Ailem yok. Kimim ben…? 
İlginç senaryosuyla dikkat çeken Kanada yapımı filmde klonlanan bir genç kadının öyküsü anlatılmakta. 5 farklı rolü canlandıran başrol oyuncusu Tatiana Maslany bir suikastçi tarafından öldürülen farklı koşullarda yetişmiş ve genetik olarak aynı insanların başından geçen olayları anlatıyor. Klonları kimin yarattığını merak ediyorsan seni de buraya alalım lütfen…